28 Aralık 2010 Salı

Görmedim... Duymadım...


Kapıyı kapattı. Merdivenlerden aşağıya ağır adımlarla indi.
Hala içerden sesini duyabiliyordu, içli içli ağlayışının. Sessiz ama derinden.
Halbuki iki kat aşağıya inmişti. Hissetmek böyle bişeydi işte.
Apartmanın da kapısı kapandı.
Serin bir rüzgar esti yüzüne doğru. Bir kaç da damla geldi.
Yine bir ağlama sesiydi karşılayan.Bu defaki doğanın gözyaşlarıydı.
İki gözyaşı arasında kalmıştı. Biri içine diğeri dışına akan.
Gökyüzü de bunun için şiddetlendikçe şiddetleniyordu. "Dur. Gitme." der gibi.
Kapı kapanmıştı bir kere.
Yürüdü arabaya doğru.
Geçen arabaların ışıkları yetmiyordu aydınlatmaya hiçbir şeyi, gün ışığında bile.
Öyle karanlıktı artık herşey.
Arabanın kapısına geldi. Biraz durdu.
Camından yansıyordu, pencerede bakan güzel.
Elleriyle ağzını kapamış, içli içli ağlıyor ve hala sesini duyuyordu.
Durdu bir süre daha, baktı cama yansıyan güzele. Gidiyordu işte.
Düğmesine bastı anahtarın.Hoşçakal der gibi sinyalleri yandı aracın.
Açtı kapıyı. Oturdu arabasına.
Hiç çevirmedi kafasını. Kontağı çevirdi onun yerine.
Yaktı farlarını. Şimdi aydınlıktı yolu. Yalnız onun için.
Çevirdi direksiyonu. Bastı gaza. Ama yavaş yavaş.
Döndü tekerlekler. Ayrıldı limandan,ıslak bir yerde döne döne. Asla dönmemek üzere.
Hiç bir kadın gitmemişti böyle.
Hiç bir adam ağlamamıştı camda böyle.
Her erkek ağlayan bir güzel, her kadın giden bir erkek olabilirdi işte böyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder