9 Aralık 2013 Pazartesi

Nesin sen?

Durduğun yere iyi bak. Ne olduğunu göreceksin. Tabi eğer istersen...



24 Kasım 2013 Pazar

Vakti Gelen

Er ya da geç, herkesin gittiği bir yaşamda, gelen tek şey zaman.
"Hadi..." diyecekler... Mutlak ki zamansız.
İşte o an anlayacaksın yalnızlığı.
Vaktin bile olmayacak artık.


27 Ekim 2013 Pazar

Yol Yanım



                Dedi ki “Ne dedi?”

                “Kim?” dedi.

                “Yollar.” dedi…

                “Yollar,gideceğin yere varmadan söyledi neler olacağını. İyi dinledin mi?”

                Yolları düşündü yaşlı adam. Uzun zamandır vardığı yerlerin yollarında harcadığı bir ömür vardı. Gittiği çok yer, ama döndüğü tek yerdi. Durup düşündü…  Hepsi söylemişti bir şeyler. Zira dinlemediysen yaşamamışsın demektir. Yoksa var olur muydu yaşanmamış bir ömür?

                Kimi gel derdi, kimi git. Kimi kal derdi, kimi dur. Kimin de bir gurur, kimin de bir kusur.

                “Yolda başlar her şey.” Demişti biri. “ve ne güzel bir yolu birlikte almak. Yolda yaşamak. Yolda olur her şey. Varmadan” diye devam etmişti.

                O gün anlamıştı aslında neden hep gitmek istediğini. Varmadan dönmeyi.

                Döndüğü yerde vardı bir huzur. Ya kendin de ya da yerinde. Bilemedi hiç bunu. Belki de gittiği yerlerde bulamadığından ne huzur ne de bir umut.

                Yine çıkmıştı bir yola. Bilirdi ki ayrıldığında solardı geriye bıraktıkları. Ama bilirdi ki hala güzel, hala seni bekler. Çünkü öğrenmişti, gerçekten sevdiği terk etmez hiç seni.



                Çıktığın yol uzarken önünde, yoluna çıkanlar olur bir günde, bir ömür. Fakat ardı ardına gelen tek bir ömür değil. Pek çoğu gelir geçer önünden.
               
                Arkanda kaldıkça yalnızlaşırlar. Gelirken olduğu gibi… Yanından geçerken de…  Geride kaldılar ve yine yalnızlar.
               
                Arada geçen bir olma hali, farklı yönlerin anlık buluşmasıdır. Ağaçlar gibi. Gelirler. Yanından geçer giderler. Sen gidiyorlar sanırısın. Hâlbuki hep oradalar. Bazen yeşil, bazen de sessiz. Yaprakların dili olsa da konuşsa dersin. Anlatsa sana nasıldır yeşilin sesi, rüzgarların dile getirdiği. O yüzden bekler yaşlı adam baharı hep yeni bir umutla ve heyecanla. Ama korkar da… Ya bir daha duyamazsa.

                Ve bir gün bahar gelir yine. Yollarında karşılar tüm güzelliğiyle. Belki de bundandır her baharda çıkması yollara. Ya da bahar çıkarır yola. Onu da bilemez. Bildiği tek şey, baharın yeşilidir. Çünkü başkadır baharın yeşili ve bambaşkadır her bahar, bir önceki bahardan daha da güzel.



                Hep istersin ki, yanında olsun. Yeşilindeki mutluluk sonsuz olsun. Varlığınla sula güzelliğini, o mutluluğu daha da yeşert. O güzelleşsin.  Güzelleştikçe sen daha da mutlu ol. Saf, yalın, sade, tazecik olsun istersin. Yeşerdikçe altında çiçekler büyüsün. Çiçeklerle taçlansın güzelliği. Çiçekler mutluluğunun kokusudur. Mis kokusu bundandır baharın. Sadece istersin, iyilik ve güzellik için.


                Ve bir gün gider o yeşil yine. Bakakalırsın ardından. Yeşerttiğin her şey sararır solar. Eskisi gibi olur. Siyah beyaz fotoğraflar misali. Güzel şeyler vardır eskide kalan. Hatırlarsın. Kötüleri ise unutursun. Unutmak iyidir. Kötüyse eğer.  Ancak güzel olanı da unutmalısın yeri ve zamanı gelince. Kötüyü getirenin güzelliği geçicidir işte bu yüzden.

                Ta ki baktığın yerin aslında yanlış olduğunu fark edene kadar. Yeşil güzeldir toprağa baktığın ve kafanı kaldırmadığın sürece.

               

               

                “Bak bana.” dedi, yaşlı adama o gökyüzü.

                Önce gözü kamaştı yaşlı adamın. Hep orada olanın böyle göz alıcı olması hep toprağı bakmasındandı diye düşündü. Anladı. Baktıkça güzelleşti, ışıltısının ardında. Mavisi parladı bulutlara inat. Aklına geldi bir anda, yaz kış hep orada. Kimi zaman soğuk, kimi zaman sıcak. Hatırladı ki, gülüşü güneş. Mavisi umut.
               
                Yolunda giderken yaşlı adam, durdu bir an. Yine düşündü…

                “Mavi…” dedi. “En sevdiğim.”

                Baktı ağaçlara, baharın yeşiline, dibinde biten çiçeklere.

                “Gelin” dedi. “Bakın ne anlatıyor bu masmavi gökyüzü. Dinleyin.”


                 “Ne duyuyorsun?dediler, sessizlikten başka bir şey duymayanlar.
                 “Duyduğum ve gördüğüm tek şey huzur.” dedi yaşlı adam.
 

                “Görmüyor musunuz?”
                

                Bilemedi bakmakla görmek arasında fark olduğunu ve bakanların göremediğini. Mutluydu.

                Yolu bitti. Dönmedi.
 

                Karanlık çöktü.
 

                Sonra da ıslak toprağın soğuk kokusu.
                

                Bir ağacın kökü büyüdü başının ucundan.
 

                Aralarında mis kokulu çiçekler.
 

               Hepsinin üzerinde masmavi gökyüzü.
 

               Döktüğü gözyaşları suladı çiçekleri, yeşertti yapraklarını.

               Dedi ya yaşlı adam "Mutluydu."

Yerle Gök Arasında Bir Yerde


Landscapes: Volume Two from Dustin Farrell on Vimeo.

22 Ekim 2013 Salı

Nasıl Geçti?

Öpünce geçecek kadardı acılarımız. 

...ve derken bir gün öpmeyi unuttuk.


1 Ağustos 2013 Perşembe

Neresinden Bakarsan Bak

Şefkat ve minnet duygusuna sahip bir yaşamdır saf mutluluk dediğimiz.


19 Temmuz 2013 Cuma

Gidenlerin Ardından


Her birimiz, elimizde birer mum; Doğuyoruz.
Uzak ya da yakın ışığını görüyoruz birbirimizin. 
O mumlar ki, iyiliği ve güzelliği aydınlatıyor, yolu bulalım diye.
Gördüğümüz yerde ilerliyoruz mum tutan her elin yanına.
Buluşuyor, birlikte yürüyoruz yanyana.
Paylaşıyoruz, üzülüyoruz, seviniyoruz, gülüyoruz, eğleniyoruz.
Işığımız hep yanımızda.
Yürüyoruz hep yanyana.
Ta ki, yol ayrımına kadar.
Gün geliyor bir bakıyorsunuz, bilmediğin bir yer, bilmediğin bir zamanda,
Duruyoruz o yol ayrımında.
Vakit ayrılma vaktiymiş.
Bilmiyoruz ama öğreniyoruz.
Işığını uzatıyor bize giden, ardını da aydınlatsın diye.
Zira, Nur'a yürüyenin ışığa ihtiyacı olmaz.
Bir kişi daha eksildik ama hep aydınlığız onun geride bıraktığı ışığıyla.
"Yalnız doğar, yalnız ölürüz." diyenlerin aksine hep birlikteyiz sonsuzlukta buluşacağımız güne kadar.

Çünkü "Hiçbir şey ölmez. Her şey yaşar."

Bugün gencecik bir canı uğurladık sonsuz yolculuğuna.

Dilerim ki, gittiğin yerde huzur ve mutluluğu, bu dünyada varlığınla ailene yaşattığın gibi bulursun Hande Ayan.

Dilerim öyle olsun.



17 Temmuz 2013 Çarşamba

Su Gibi


Suda kalmaz hiçbir iz. Yazma.

Mücadele

Kaygılardan uzaklaşmadıkça yol almak zorlaşıyor. İsteklerinin sınırları daralıyor.

Hep bir mücadele hali var, hayatla, çevrenle ve daha pek çok şeyle, ama en çok da kendinle. Daha kötüsü ise kendinle mücade ederken ulaşman gereken yerden uzaklaşıyor olmak. Halbuki kaygılardan uzaklaşmaktı amaç. O yüzden aldığın her yolda, attığın her adımda mutlak son olan, varmak, isteklerine ne kadar uyuyor, bunu iyi anlamak gerek.

İşte bu anda ortaya çıkan bir duygu var.

Zincirlerle bağlı, içinin yap dediği.

Kaybolmasın diye mi, hoyratlaşmasın diye mi, kimseyi üzmesin di ye mi bağlı zincirlerle?

Neden?

Anlaması zor.

Daha da zor ve anlaşılmaz olanı ise,  kendinin bile anlamakta zorlandığı bir duyguyu karşındakinin anlamasını beklemek. Anlaşılma kaygısı işte. Hep anlaşılmak istiyorsun.

Anlatabiliyor musun ki anlaşılmayı bekliyorsun?

Sen anlatamazsan karşındaki nasıl anlasın?

Yine kendinle mücadele. Dönüp dolaşıp aynı yere varan bir kısır döngü. Paradoks gibi.

İçinden çıkamıyorsun.

Uzaklaşıyorsun.

Gittiğin yer mutluluktan uzak, en iyi bunu biliyorsun.

Yapma.


Ne dersin?

Aklımda bir soru? Bin cevabı var. Sadece biri istediğim.
Gel de sor. Gel de söyle. Gel de anlat.
Uçmuş aklımın umutları. Elbet varacak bir yere.
Her yer ol.
Gel de geleyim.


27 Haziran 2013 Perşembe

İçbükey

Hiçbir zaman doğru olduğumu iddia etmedim.
Sadece yanlış yapmamaya çalıştım. 
Yine de başaramadığım zamanlar oldu.
Ama böylece korunmayı öğrendim.
ve saklanmayı.
Anladım ki, en güvenlisi, içerisi.
Bu da içimden geldiği gibi...



9 Haziran 2013 Pazar

O Kadının Adı Var

Direnişin 4. gününde bir kadın çıktı ortaya. Sosyal Medyada fotoğrafları, ben de dahil olmak üzere büyük bir hayranlıkla paylaşılmaya başlandı. Erkekler kadar hanımlar da etkilenmişti bu kadından.

Tavrı, duruşu, biçimi, yüzündeki tebessümü ve ruhu... Hepsi birleşmişti bir vücutta. Direnişin güzellik sembollerinden biri oldu.

Dün ise, bu kadının kim olduğu ile ilgili bir bilgiye ulaştım. Uyruğunu öğrenemediğim bir yabancı imiş. Adı Kate.

Şöyle bir düşündüm; Amacımız, acılarımızı, direnişimizi, sabrımızı, niyetimizi ve onun bulunduğu yeri.

ve bu Kadın daha da büyüdü gözümde.

Zira bu topraklardan olmayan, insanların özgürlük mücadelesine ortak olan, onlarla yanyana duran, acıyı da, şiddeti de, mutluluğu da, zaferi de paylaşan bir güzel insan benim gördüğüm.

İnsanlığı paylaştı bizimle.

Daha önce de söyledim; O Kadının adı var... "Her Şey"