Elinde bastonuyla, kaymadan yürümeye çalışıyordu, karın ışıl ışıl zemininde. Halbuki o kadar çıkma dedi oğlu. "Düşersin baba" dedi. Dinlemezdi, çünkü eşinin en sevdiği şeydi karda yürümek. Onunla birlikte en mutlu olabildiği anlardan biriydi. Fırsat bulduğu her anda yaşamalıydı.
Tutunurlardı sıkıca birbirlerine. Bir onun ayağı kayar, bir eşinin. Asla ikisinin aynı anda kaydığı görülmemiştir. İlahi bir güç mü dersin, zayıf anında diğerine destek mi? Her ne dersen de, asla düşmediler.
Halbuki çok da sevmezdi kar yağdığı zamanları.Ama lapa lapa yağan karın altında, yürürlerken eşinin sesine fon olurdu karın sessizliği.O tatlı sesinin melodisi koca bir senfoni orkestrasına solistlik eder gibiydi. Çoğu zaman sadece dinlerdi, sessizce.
Sokak lambalarından brinin altına geldiklerinde, eldivene rağmen soğuktan üşümüş parmak uçlarını alır tek tek öper,ısıtırdı onları. Ama soğuktan kızaran burnuna asla bir çözüm bulamadı. Belki de onun için yapamadığı tek şey oldu, burnunu ısıtabilmek.Çok şey düşündü ancak bir şey bile bulamadı. Yetemediği tek şey oldu bir ömürde. Burnunu ısıtamadı sahip olduğu en güzel şeyin.
Bugün kendi burnunu bile ısıtamıyor. Tek desteği bastonu. O da duyarsız. Ondan önce kayıyor sanki kıskanırcasına.
O da anılarını destek yaptı ruhuna.Korkmadan onla çıktı yollara.Hayattan geriye kalan yalnızlıkta, anıları hep yanında. Asla düşürmedi yere onlar da.
Bildi ki yolun sonunda hep onun ışığı vardı... Teninin parlak kar gibi ışıltısında onu sonsuzlukta sonsuz güzelliğiyle bekleyen.
Yürüdü... Bastonunu bir kenara bıraktı, anılarını bir kenara... Sadece yürüdü.
Oğlu demişti ki; "Düşersin baba"...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder