25 Şubat 2011 Cuma

Hafta Sonu Raporu #7



"Önüne kötülük etme fırsatı çıkmamış kişiye, iyiliğinden ötürü teşekkür edilebilir mi?"
  
Miguel de Cervantes

22 Şubat 2011 Salı

Anket : Beş'i Bir Yerde

Christian Lacroix tasarımı müthiş bir ayakkabı ve beş ayrı manken. Şartları eşit. Buyrun oylamaya. Anket en altta. Sonucu merak ediyorum.

1. Egle Tvirbutaite


2. Karlie Kloss


3. Kendra Spears


4. Michaela Kocianova


5.  Milana Keller







Elişi Sanatı

İlkokul zamanı en sevdiğim şeylerden biriydi, elişi dersleri. Kağıtları kesmek, katlamak, kırpıp kırpıp bişeyler oluşturmak çok keyif verirdi. O zamanlarda ruhun terapisi diye bir kavramı bilsem, bunun faydalarını o yaşta idrak edebilsem, hayata daha da başka bir keyifli gözle bakabilirdim sanırım. Hoş, şu an da kendimce keyfili bir gözle bakabiliyorum ama eğer o zamanlar bu keyfin ruha yansımasının farkındalığında olsam, sanırım güzel sanatlarda okumak için varımı yoğumu ortaya koyuverirdim. Sonuçta, aslında şu an ki serzenişimin, sanatçı ruhuna sahip olmayışıma bir isyanı diyebiliriz.

İşte bu ruha sahip insanlardan birisi Peter Callesen. Tamamen kağıtlarla yapmış olduğu çalışmaları görünce bunları düşünmekten alıkoyamadım kendimi. Takdirimi sadece hayranlıkla izleyerek sunabiliyorum. Bunlar ve benzeri daha bir çok çalışması için burayı gezebilirsiniz.









18 Şubat 2011 Cuma

Hafta Sonu Raporu #6



"Devrimin amacını anlamış olanların onu korumaya her zaman güçleri yetecektir."

Mustafa Kemal Atatürk

12 Şubat 2011 Cumartesi

O Anda Olup Biten

Phantom Flex High Speed Digital Cinema Camera ile saniyede 2564 kare = Anı yaşamanın keyfi


Locked in a Vegas Hotel Room with a Phantom Flex from Tom Guilmette on Vimeo.

11 Şubat 2011 Cuma

Kırılmak Yok

Budur... Kırılma,çatlama,çizilme v.s. hepsi hikaye.


Silikon'dan üretilmiş bu aydınlatma ürünü, pastel renkleriyle de al benisi tavan yapmış nazarımda.


Basit fakat hem fonksiyonel hem de tarz bir ürün. Bulmalı,almalı, belki de satmalı.

14 Şubat Aşkına

 Basit ve sıradan görünüyor ama bence çok şey anlatıyor. Hediye sıkıntısı çekenlere fikir olsun.

Telli Kavak

Rahmetli Haluk Kurtoğlu Abimden dinlemiştim Aydın Gün'ün bu şiirini, ilk kez. Bir daha da unutamadım. O davudi sesiyle, kendine has, unutulmaz sanatçılığının da verdiği güzellikle, içli içli okurdu. Telli Kavak olurdunuz bir anda. Gözünüzde iki damla yaş birikir. Şiirin güzelliğine mi, okuyanın yüreğine mi hayran olurdunuz bilemezdiniz. 
Rahmet olsun ikisine de. Aklıma geldi paylaşmak istedim.

Bir telli kavak büyürdü,
Daday'ın Çiydere köyünde usuldan usuldan.
Yerin karanlığından azad olmus,
Aydınlık sular yürürdü ayaklarının ucundan.
Kendi halindeydi telli kavak.
Geceleri gökyüzüne bakarak,
Samanyolunu düşünürdü yaprak yaprak.
Başka sey de dilemezdi.
En uzak rüzgarlara kaptırmıştı başını;
Ona konmayan kuşa kuş,
Ona değmeyen rüzgara rüzgar da denmezdi.

Gel zaman git zaman,
Kızını everecekti Çiydereli Halil
Cebindeki yetmezdi.
Bir gece sabaha karşı;
Ver yansın ettiler baltayı ayak bileklerine Telli'nin.
Uyanıverdi ilk vuruştan
Aman,dedi telli kavak;kıyman!
Sular bulandı ayaklarının ucundan,
Yapraklar yalvardı hep bir ağızdan;vurman!

Aman zaman dinler miydi Çiydereli Halil
Kızını everecekti,cebindeki yetmezdi.
Yıkılıverdi telli kavak,
Ortasına gecenin boylu boyuncak.
Oldu mu ya,dedi telli kavak
Böğründe duran baltaya;
Yaşayıp gidiyorduk şunun şurasında.
Kim gönderecek şimdi selamını suların,
Samanyoluna yaprak yaprak?
Ne olacak şimdi rüzgar?
Kuşlar nereye konacak?

Ordan oraya atıldı telli kavak
Elden ele satıldı.
Boynuna dört demir takıldı
Çankırı'ya beş mavzer atımı uzak,
Bir tepenin duldasına cakıldı.
Telefon direği oldu telli kavak.
Vınladı durdu telefon telleri boynunda.
Samanyoluna baktı geceleri.
Suları düşündü ayaklarının ucunda,
Yapraklarını düşündü,
Rüzgarı düşündü avcunda,
Gözleri dolu dolu oldu.
Bir türkü tutturdu en sonunda;
'Telefonun tellerine,kuşlar mı konar
Herkes sevdiğine cicim,böyle mi yapar?'

Aydın GÜN

Hafta Sonu Raporu #5



"Birisini sevmek, onu Tanrı'nın kastettiği şekilde görmektir."
  
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

8 Şubat 2011 Salı

Beck's Aşkına

Deri Ceket Dediğin...

Son derece sade, renk tonu tam kıvamında. Budur işte. 
Sadeliğin şıklığı hiçbir şeyde yok.

6 Şubat 2011 Pazar

WOLTERINCK DESIGN

Özellikle mimari ve dekorasyon işlerinde çoğunlukla fazla birşey anlatmaya gerek yoktur. Çıkardığınız işler zaten sizi anlatır. Tıpkı Wolterinck Design'ın çıkarttığı işler gibi. 

Marcel Wolterinck tarafından Hollanda'da hizmet veren firma, yaşam alanlarında uyguladığı modern tarz ve renk kombinasyonları ile benim özellikle çok beğendiğim bir tarzı yansıtıyor. Bir çok mobilya ve aksesuarları altı kişilik ekibiyle tasarlayarak, çalıştıkları çeşitli büyük firmalara ürettiyorlar ve özgün dizaynları hayata geçiriyorlar. İlk bakışta çok spesifik görünmese de ayrıntılara baktığınızda içinde kendinizden bulabileceğiniz, insanın içini okşayan ince detaylar var. Yani en azından bende uyandırdığı hisler bunlar. Özellikle oval küvet çok baştan çıkarıcı. 

Hollanda merkezli olmasına rağmen, İngiltere ve İspanya gibi şehirlerde de uygulamış oldukları projeler mevcut.

Daha fazlası için buraya bakabilirsiniz.










Not: http://insideavenue.blogspot.com/ blog sayfası referans alınmıştır.

4 Şubat 2011 Cuma

Hafta Sonu Raporu #4


"Benim hayalimdeki aşk, iki insanın birbirini sahiplenme duygusundan çok daha öte bir şey."

Friedrich Nietzsche


2 Şubat 2011 Çarşamba

Bazen...

Bir süre uzak kaldım yazmaktan. Hayat kimi zaman yapıyor bunu. Farkında olmadan uzak kalıyorsunuz. Sizin isteğiniz dışında. Öyle zamanlarda daha iyi anlıyorsunuz, kontrolünüzde olduğunu sandığınız şeylerin aslında hiç de öyle olmadığını. En basitinden yazma isteğiniz bile sizin kontrolünüzde değil. Yaşadıklarınıza endeksli.

En kötüsü de olumsuz zamanlarda artan yazma isteği. Negatif duygulardan o kadar çok kelime türüyor ki kafanda, dökülüyor yazıya. Ama bu dökülenler ne kadar seni tatmin ediyor, asıl soru bu bana göre. Evet yazıyorsun ama yaşadıklarına tepki olarak. Mesela böyle zamanlarda  yazdıklarımı asla geriye dönüp okuma isteğim olmuyor. Çünkü illa ki içinde benden olmayan şeyler hissediyorum. Nefret ve öfke dolu, sevgiden uzak duygularla yazdıklarımı, geriye dönüp okuduğumda, sadece edebi anlamda kendi kendimi tatmin edecek, kimi zaman iyi kimi zamanda tam çöp sepetlik yazılar çıkıyor ortaya.

Ama amaç sadece edebi anlamda bir tatmin veya "bak ben böyle yazarım" şeklinde popülist, etraftan beğeni talebi  için yazmıyorum. Kendim için yazıyorum. Yazdığım isterse best seller'lık bir söz olsun, beni mutlu etmedikten sonra zerre kadar değeri yoktur. O sebeple de yazarken bunları hissettiğim anlardan sonra ara veriyorum. Ama yazdıklarımı da asla silmiyorum. Çünkü her birinde bir ders var. Etrafımızda yaşananlar, çevremizde yaşayanlardan olumlu veya olumsuz pek çok şey görür ve öğrenmeye çalışırız. Kimisinden yapmamız gerekenleri, kimisinden de yapmamamız gerekenleri. Hepsi birbirini tamamlayacak şekilde vardırlar hayatta. Ve yaşantımızda çıkar karşımıza. Herşeyin bir varolma sebebi vardır. Bu amaca hizmet eden herşeyi görme,gözlemleme ve anlama yetisi de bizim arzu ettiğimiz kadardır.

Ve işte bu noktada, yukarıda yazdıklarımdaki ironik tezatlık duvar gibi karşıma çıkıp duruyor karşımda. İyi veya kötüyü, yapmam gereken veya yapmamam gerekenleri öğreneceksem, mesela her an da yazmalıyım o halde. Ama mutlu olmuyorum. Yazmamalıyım o zaman. Paradoks dediğimiz şeyin başlangıç noktasındayız. Çözümsüz gibi görünüyor.

Halbuki değil. Her an yazıyoruz,yazmasakda. Kimi zaman kağıda, kimi zaman havaya, kimi zaman suya, kimi zaman aklımıza, kimi zaman yüreğimize yazıyoruz. Yazmak bir sevda. Her yere, her şeye yazarsınız. İlla somut iz mi bırakacaksınız? Bu mudur yazmak? Öyle bir yazı yazılır ki bazen kalbinize kazınır bir ömür boyu çıkmamak üzere ve bu yazı, sevgilinin dudağınıza koyduğu tek bir naif öpücüktür. Yaşatır sizi bir ömür.

Falan filan... Kafam çok karışık... Öyle yazdım işte.

Uzatmadan hadi dağılın...