18 Mart 2013 Pazartesi

Mustafa Kemal'in Askerleri


"Biz ferdi kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bombasırtı vak'asını anlatmadan geçemeyeceğim. Mütekabil siperler arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak... Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şayanı gıpta bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuranı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelimei şahadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur."

Mustafa Kemal

16 Mart 2013 Cumartesi

Köşebaşı

Nerede olduğun önemli. Baş ucu dediğin yer, bazen aklının en güzel köşesidir. Orada olmalı.

15 Mart 2013 Cuma

Hafta Sonu Raporu #18


"Büyük acılar daha önemsizlerinin hissedilmesini engeller ve tersine, büyük acıların yokluğunda en küçük dertler ve sıkıntılar bile bize büyük acı verir."

Arthur Schopenhauer

11 Mart 2013 Pazartesi

Sınır

Sevdiğim şeylere tutkuyla bağlanmak gibi bir huyum var. Kendi doğamda içgüdüsel bir sahiplenme duygusu yaratıyor. Sadakatle açıklayanlar var bunu. Haklıdırlar belki de. Ben sadece bu kadar basit olamayacağını  düşünüyorum. Çünkü sadakat dediğiniz şeyin bile bir seviyesi ve tarzı vardır, genel çerçeveye oturttuğunda pek çok kabule uydurabileceğin.

Farkı yaratan "Nasıl?" sorusuna karşılık gelir. Önce sevmekle başladığı sanılır. Bir şeyi seversin, sevdikçe gözlemler, keşfeder ve tanımlamaya başlar. Çoğunlukla da üzerine yüklemeye başlarsın değerlerini ve gün gelir aslında sevmediğini farkedersin ve yıkılmaya başlar her şey. Yavaş yavaş da değil, bir anda çöküverir. Hayal kırıklığından öte bir yıkım oluşur.

Bu yaşananların tam tersini öğrendiğimden beri daha çok seviyorum her şeyi.

Her şey nasıl geldiği ile başlıyor sevilebilme yolunda. Şafak vaktinde, güneşin ilk ışıkları yükselmeden oluşan o aydınlınma gibi. Göremiyorsun ama var olduğunu keşfediyorsun. Belki de en önemli kısım bu. Başlayan her şeyin biteceği korkusunu bile unutturuverir insana. İzlemeye başlarsın. Neye baktığından ziyade niye baktığına dönüşmeye başlar. Her anında yeni bir şeyini keşfetmeye başlarsın. Gözlemledikçe öğrenirsin. Öğrendikçe tanımaya, tanıdıkça da sevmeye başlarsın. Tüm bunların aslında basit insan doğası gereği, zaten olması gereken doğal süreç gibi yorumlayabilirsin. Farklılığı olan bir şey değil diyebilirsin. Hatta aslında olumsuz yorumladığım ilk sevme eyleminden bir farkı da yokmuş gibi düşünebilirsin. En nihayetinde başlangıç ile bitiş noktası arasındaki süreç birebir aynı; "Keşif-Gözlem-Öğrnme ve Tanıma" Sebep sonuç ilişkisinde ortaya çıkıyor fark. Kabul etmekle değer yüklemek arasındaki ince çizgi.

Düşün bakalım geçmişini, nelere ve kimlere yüklediklerini, ve sonrasını.

Geride kalanların şu andaki yerini düşün, yok oluş gerçeğinden hariç.

Sonra da bugüne taşıdıkların ve geride bıraktıklarını.

İşte o zaman sevginin sınırını göreceksin.

Belki de sınırsızlığını.

10 Mart 2013 Pazar

Sarımsak Soymanın Püf Noktası

Sadece ele sinen kokusundan kurtulabilmek için bile ideal çözüm.


How to Peel a Head of Garlic in Less Than 10 Seconds from SAVEUR.com on Vimeo.

Classic Pesto

İhtiyaç halinde kullanmak üzere dursun bir kenarda bu. Zira çok seviyoruz.


classic pesto from tiger in a jar on Vimeo.

İstiap Haddi

Taşıdığın her şey yük değildir. Sevgi gibi, umut gibi, mutluluk gibi... Sınırı, yüreğin kadar.


9 Mart 2013 Cumartesi

Terraryum

Bunu yeni öğrendim. Terraryum diye bir şey varmış. Gerçi sürüngen hayvan besleyenler veya akvaryumları olanların bildiği şeylermiş. Zamanında akvaryumum olmuştu ama hiç bu tarz bir şeyle ilgilenmemiştim. Sanırım hep içinde yaşatılabileceklerin sadece hayvanlar olabileceği ile sınırlamışım mantığımı. Halbuki bitkileri de bu şekilde yetiştirmek mümkünmüş.

Özetle aslında olayın tarifi şu; Küçük bir cam fanusda kendi ekosistemini kuruyorsun. Sınırları ve güzelliği ise kendi hayal gücün kadar.


 Terraryumlar az sulama gerektiren ve küçük alanlarda yaratılabilen ve bakımı kolay bir hobi.

Çıkışı ise Viktorya dönemine kadar uzanıyor. Nathanial Ward bir gün tesadüfen cam bir fanus içinde çim büyütebileceğini keşfediyor ve bunu geliştiriyor. daha sonra da özellikle 1970'lerden sonra iyice popülerleşip zenginleşiyor.


Benim hiç denemişliğim yok. Dikkatimi çekince, biraz araştırdım. Denemeyi planlıyorum.
Tercih ve zevke göre kapalı ve açık olarak uygulanabilecek bir terraryum için ihtiyaçlar ise oldukça basit;
  •  Cam bir kap
  • Nehir veya deniz kenarından alınmış doğal taşlar veya etrafta satılan dekoratif taşlar
  • Bahçe merkezleri veya fidanlıklarda bulabileceğiniz Bahçıvanlık kömür
  • Kahve filtresi ve sphagnum yosunu
  • Toprak (kaktüsler için kullanılabilenler uygun)
  • Minyatür bitkiler ve yosun çeşitleri


Daha sonrası ise tarzınızı seçmek. Şöyle ki; eğer kapalı terraryum yapmayı seçerseniz buna göre de bitki seçmeniz gerekiyor. Çünkü kapalı olanlarda nem oluştuğu için, o ortama uygun, çok ışık ihtiyacı olmayan, gölgeyi seven çiçekler seçmek gerekiyor. Aşağıdakiler iyi birer örnekmiş bunlar için;
  • Çilek begonya
  • Ferns
  • Canlı yosun
  • Bebek gözyaşı bitkisi
  • Arrowhead bitkisi 
Tabi bu bitkileri koyacağınız zaman aralarında herhangi bir böcek vs. bitkiler için zararlı canlılardan temizlemek gerektiğini unutmamalı.



Bundan sonrası daha teknik konular ve henüz hakim değilim. Daha fazla bilgi edinmek gerekiyor Eğer öğrenebilir ve oluşturmayı başarabilirsem tecrübelerimi paylaşırım. Tabi bunun için bir heves değil özel bir hobi haline dönüştürmem gerekir.

Şu an sadece izliyor ve paylaşıyorum güzelliklerini.