Yaşlı adam bakıyordu uzaklara,hemen iki adım ötede bakarken bana. Tanımadığın insana uzaklığın böyledir. Her insan ayrı bir dünya. Herkes ayrı bir yaşam, ayrı bir tecrübe, ayrı bir sevinç, ayrı bir hüzün. Uzaklığını bilemediğin. Belki de bildiğinden de yakın. Kim bilir? Bilinen tek şey yaşlı adamın varlığı. Geriye kalan her şey gözlerinin içinde. Baktığı, gördüğü, anlattığı.
"Uzun yollardan geldim evlat." dedi. Mavi gözleri parladı. Belli ki çok şey var o gözlerde, anlatmaya hevesli.
"Hoşgeldin." demek istedim. Öyle kifayetsiz geldi ki bir anda. O gözlerin doluluğuna, diyemedim sadece o kadar. Demedim. Baktım ben de geldiği uzakları yakın edercesine, tebessümüme yükledim kucaklamayı. Kucakladım.
"Sen..." dedi.
"Ben..." dedim.
"Yüreğinde sıkıştırdığın her şeyi almaya geldim. Uzun yolların sabrı, onları yükler her adımıma. Zira geri döneceğim o uzun yollara bir daha dönmemek uğruna." dedi.
ve gitti, gözleri yaşlı adam.